Doç.Dr. Murat Ulutaş ; Mesleğinizi sevmek, işinizi kolaylaştırır.
Alanınızda sayılan hekimlerden olan, kendi geliştirdiği teknikler ile tıp dünyasına ışık tutan Özel Düztepe Yaşam Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Murat Ulutaş ile hekimlik mesleğine bakış açısını ve hekimlik hayatını konuştuk.
“Hangi mesleğe sahip olursak olalım, öncelikle mesleği severek yapmak işi kolaylaştıran en önemli faktördür” diyen Doç. Dr. Murat Ulutaş, beyin ve sinir cerrahisi hekimi olarak alanındaki yeni gelişmeleri takip ettiğini ; bilgi sahibi olma, yeni uygulamalar öğrenme, yeni bilgi üretme ve farklı bakış açıları geliştirme gayreti içinde olduğunu da sözlerine ekledi...
Kendinizi tanıtır mısınız?
Siverek, 19 Mayıs 1971 doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Siverek’te okudum. O zamanlarda her bir okulun kendine ait ayrı bir karizması vardı. Özellikle ilkokuldan ortaokula geçerken çok heyecanlanmıştım çünkü çocukluktan çıkma hissi oluşturmuştu. Lise, bambaşka bir okul. Kalıcı arkadaşlık, dostlukların tesis edildiği ve samimiyet katsayısının yüksek olduğu bir dönem. Eminim ki kuşağımdaki herkes lise arkadaşlıkları konusunda benimle aynı fikirdedir. Sınıf hatta okuldaki her öğrencinin eşit koşullarda, ailenin zengin, fakir, seçkin olmasından bağımsız, herkes çok iyi arkadaştı. Okulda başarılı olmak isteyen öğrencinin hedefine ulaşmasını kolaylaştıran kılavuzlardan yoksunduk. Çünkü şimdiki gibi bilgiye ulaşmamız hiç de kolay değildi, hatta öğretmen sayısı bile çok azdı ve birçok ders ya boş geçerdi ya da bir öğretmen kendi branşı dışındaki derslere de girerdi. Dershane yoktu, gitmek isteyenler için Urfa ya da Diyarbakır’daki dershaneler en yakın olanlar idi. Ben dershaneye gitmedim, Siverek’teki kırtasiye ve kitapçılardaki üniversiteye hazırlık kaynak kitapları bir süre sonra yetmemeye başladı ve yayınevlerinin gazeteye verdiği ilanlar aracılığı ile Siverek’te bulamadığım kitapları bulup postaneden para havale ederek temin ediyordum. Bu şekilde lise ikinci sınıftan itibaren üniversiteye hazırlanmaya başladım. Okul sadece bana diploma vererek üniversite sınavına girmemi sağlayan bir kurumdu. Aslında üniversite sınavında başarılı olmak dışında bir tek alternatifim vardı o da babamın tankerinde şoförlük öğrenmekti. Her Siverek gencinin aklında ve hayalinde şoförlük vardı ve ben de onlardan biriydim ancak aile içinde özellikle annemin doktor olmam konusunda başarılı propaganda ve subliminal mesajları tıp fakültesi hedefini bende oluşturdu. Kendime oluşturduğum disiplinli çalışma planına sadık kalarak 1987-88 ÖSS ve ÖYS sınavlarında aldığım puanlar ile Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesine yerleştim. Bu dönemde ders çalışmak dışında bir etkinliğim yoktu, hoş yapmak istesem de ortam ve şartlarımız hiç müsait de değildi.
Eğitiminizden ve uzmanlık alanınızdan bahseder misiniz?
Üniversite eğitimi ve yılları liseden oldukça farklıydı. Üniversiteyi kazanmak için harcadığım çaba üniversiteyi okumak için harcadığım çabadan daha fazlaydı. Lisede iken öğretmen yoktu ve çok çalışmıştım, üniversitede üst düzey akademik öğretim üyeleri eksiksiz bir şekilde vardı ama çalışma tempom ve disiplinimden uzaktım. Üniversite sınavına çalışırken oluşan çalışma şekli bende bir karakter halini almıştı. Sadece sınavlar yaklaştıkça yoğun bir şekilde çalışıyordum ve başarılı olunca da doğru yolda olduğumu düşündüm. Tıp fakültesi 4. sınıfta ilk kez Nöroşirurji (Beyin ve sinir cerrahisi) dersimiz vardı ve derse giren hocamızın karizması ve anlattığı konunun etkileyiciliği bende hayranlık uyandırdı. O an beyin cerrahı olmaya karar verdim. Beyin, omurilik ve sinirlerden oluşan sinir sistemine müdahale edebilmek ve hastayı tekrar hayata döndürebilmek bana sihir gibi gelmişti. Eğitiminin zorluğu, süresinin uzunluğu, çok geniş alana sahip olması nedenleri ile pek tercih edilen bir bölüm değildi ancak ben kararımı vermiştim. Diğer branşlara göre düşük
puan ile beyin ve sinir cerrahisine girilebiliyordu ama o kadar çok istiyordum ki işimi şansa bırakmak istemedim ve yine sıkı çalışma programı yaparak kendi kendime çalışmaya başladım. 1993-1994 eğitim öğretim döneminde Eylül TUS sınavında aldığım oldukça yüksek bir puan ile yine Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniğinde ihtisas eğitimime başladım. İhtisas süreci oldukça zor ve yorucu idi. Özellikle saatlerce süren beyin tümörleri, beyin kanamasına neden olan damar hastalıkları, travmalar, omurga ve omurilik ameliyatları sıradan işler olmaya başlamıştı. Kliniğimizin oldukça disiplinli ve yenilikçi olması benim meslek yaşantıma önemli katkı sağladığını düşünüyorum.
Beyin ve sinir cerrahisi ameliyatlarında mikro cerrahi tekniklerinin kullanılması nedeni ile teknolojiye bağımlı ve yeni cerrahi tekniklerin gelişimine oldukça açıktır. Hedefimiz en az doku hasarı oluşturmak -ki bahsettiğimiz doku beyin ve sinir dokusu olup olası bir hasarda geri dönüşümü olmayan kötü sonuçlara sebep olunabilir. Oldukça çeşitli çalışma alanları olması nedeni ile günümüzde beyin cerrahları kendilerini en yetkin oldukları alanlarda sınırlandırmaktadırlar. Sadece beyin tümörü, beyin damar problemleri gibi kafa içi sorunların cerrahi tedavisi ile ilgilenenlerin yanında sadece omurga veya sadece çocuk beyin cerrahisi ile hatta sadece bel, boyun fıtığı ameliyatları ile meslek yaşantılarına devam eden hekimler mevcuttur. Ama hangisi olursa olsun mesleki açıdan oldukça tatmin eden, ameliyat sonrası iyi hissettiren bir branş olduğunu düşünüyorum.
Beyin ameliyatlarında sadece problemi çözmek yani sadece tümörü çıkarabilmek tek başına başarılı ameliyatı belirleyen bir kriter değildir. Çünkü beyin sadece motor ve duyuları kontrol eden bir organ değildir, düşünen ve hafızası olan eşsiz bir organdır. Bu nedenle ameliyat sırasında normal dokuyu koruyabilmek ameliyatın nedeni kadar önemlidir. Bazen ameliyat edilmesi gereken problemin kendisi bu fonksiyonlara hasar oluşturabilmektedir, bu durumda cerrahi ile hedefimiz, hasarın daha fazla artmasına engel olmak ve iyileşmesi için gerekli fırsatı vermek olacaktır. Beyin ameliyatlarının birinci hedefi hastayı hayatta tutabilmek, kaliteli yaşam sağlamaktır ancak bunu sağlarken oluşabilecek ek hasarların oluşturacağı mağduriyetler bu hedeflerin önüne geçebilmektedir. Örneğin beyin tümörünü başarılı bir şekilde çıkardık ama hastanın karakterinde, karar verme yetisinde, hafızasında, duygu durumunda bozuklukların oluşmasına neden olduk. Bu durum oldukça zor bir hayatın başlangıcı olabilmektedir. Çünkü beyin dokusu sadece motor ve duyusal algıların kontrol edildiği bir organ değil aynı zamanda düşünen, hatırlayan, bilgileri depolayan, hayal edebilen, kurgulayabilen bir organdır. İşte beynin diğer organlardan bu farklı tarafı işimizi daha da zorlaştırmaktadır.
Alanınızda sayılan hekimlerdensiniz… Tıp dünyasına ışık tutacak, sizin tarafınızdan geliştirilen teknikler olduğunu biliyoruz. Bahseder misiniz?
Beyin anevrizması ameliyatlarında kullandığım ve dünya tıp literatürüne geçen bir cerrahi teknik geliştirdim. Tabi bu girişimi hastalarımda uygulamadan önce anatomi laboratuvarında geçen bir araştırma dönemi oldu. Önce, anatomi laboratuvarında kadavralar üzerinde bu girişimin detaylı çalışmasını yaptım, anatomik hakimiyet ve pratiğimi geliştirdikten sonra hastalarımda uygulamaya başladım. Beyin anevrizması ameliyatlarında, büyük bir cilt kesisi ve kafatasına açılan geniş kemik pencereden oluşturulan çalışma alanını bu yeni girişimle küçük cilt kesisi ile göz çukurunun doğal boşluğu kullanılarak doğrudan beyin damarlarına hakimiyete dönüştürme esasına dayanmaktadır. Bu sayede daha az doku hasarı olduğu için kısa sürede iyileşme ve oldukça iyi kozmetik sonuçlar elde edildi. Belli bir hasta sayısına ulaştıktan sonra yeni cerrahi tekniğimizin tarifi ve sonuçlarını yayın haline getirmek istedik. Uzun ve itinalı bir çalışma ile verileri derledim, fotoğraf ve videoları düzenleyip yazıyı tamamladıktan sonra beyin cerrahisinin A grubu dergisine (Journal of Neurosurgery) değerlendirilmesi için gönderdim. Uzun bir bekleyişten sonra yazının dergide yayınlanması için uygun olmadığını bildiren e-posta aldım. Çok şaşırdım ve kabul edilmeme nedenlerini okuyunca şaşırmadan ziyade şok oldum çünkü yazıyı okumadıkları o kadar belliydi ki eleştirdikleri eksiklikler ve gerekçe gösterdikleri tüm konular yazı içinde detaylı bir şekilde mevcuttu. Yaptığım işten, verilerimden, (hastalarımın hemen hemen tamamının ameliyat video kayıtları mevcuttu) o kadar eminim ki verilerimin her türlü kontrol ve inceleme isteklerini bile kabul edebilirdim. Yapılan haksız eleştiri ve değerlendirmelerin ne kadar yanlış olduğunu belirten bir mektubu baş editöre gönderdim ve itirazım haklı bulundu. Yazıya yeni değerlendiriciler atanmasına karar verilerek yazımı tekrar gönderdim. Kısa bir değerlendirme sonrasında yazının kabul edildiğini ve hatta bir süre sonra kullandığım bazı fotoğraflar ve çizimlerin derginin kapak konusu yapılmasına karar verildiğine dair e-postalar aldım. Çalışmanın fikir, plan, proje, uygulama aşamasının hepsi Türkiye sınırları, hatta Gaziantep’te gerçekleştirilmiş olması açısından Türk nöroşirurjisi için bir ilkti. Bu süreci neden anlatma ihtiyacı duydum? Üzülerek söylüyorum ki gelişmiş ülkeler, Türkiye de yapılan çalışmalara karşı bir önyargı ve güven sorunu içinde oldukları kanaatindeyim. İlk değerlendirme sürecinde bunu çok net gördüm ama çalışma ve verilerimden emin olduğum için hakkımı sonuna kadar arayarak yazının hak ettiği yerde yayınlanması beni inanılmaz mutlu etti.
Sağlık alanı sürekli kendisini güncelleyen bir alan. Hekimlerin de bu gelişmelerin gerisinde kalmaması oldukça önemli. Nedir sizi besleyen faktörler?
Sadece sağlık alanı değil, tüm meslekler zaman içinde evrilmekte, daha iyi yönde gelişme çabası göstermektedir. Ancak tıp alanı insan sağlığı ile uğraştığından dolayı bu konu daha bir hassas hale gelmektedir. Beyin ve sinir cerrahisi hekimi olarak alanımdaki yeni gelişmeleri takip etme, bilgi sahibi olma, yeni uygulamalar öğrenme, yeni bilgi üretme ve farklı bakış açıları geliştirme gayreti içinde olmaya çalışmaktayım. Bunları yapabildiğim sürece farklılık oluşturabilirim ve yeni fikirler oluşturabilirim. Lewis Carrol’un 1865 yılında yayınladığı ‘Alice Harikalar Diyarında’ isimli çocuk fantezi kitabında, Alice ile Kızıl Kraliçe arasında geçen diyalog bu konuyu özetler niteliktedir. Hikâyenin bir bölümünde Kızıl Kraliçe ve Alice koşarken, Alice’e “Daha hızlı koş, daha hızlı” diye bağırır Kızıl Kraliçe. Fakat ne kadar hızlı koşsalar da oldukları yerden ileri gidemediklerini fark eder Alice. Onca çabasına rağmen hala bulunduğu yerden ayrılamayan Alice şaşkınlıkla sorar: “Bunca zamandır koşuyoruz neden hala aynı ağacın altındayız? Sanki her şey bizimle hareket ediyor.” Kraliçe, “Elbette öyle, başka ne bekliyordun? Sadece bulunduğun yeri koruyabilmen için olabildiğince hızlı koşman gerekiyor. Eğer ki başka bir yere gitmek istiyorsan hızını en az iki misli arttırmalısın” yanıtını verir. ‘Kızıl Kraliçe etkisi’ olarak literatüre geçen bu yanıt ile Kızıl Kraliçenin verdiği mesaj şöyle yorumlanabilir; bir sistem, düzen ya da meslek grubu içinde diğerleri ile aynı hızda gelişim gösterdiğimiz sürece hiçbir ilerleme sağlayamayız, sadece mevcut konumumuzu koruruz. Sürekli değişim ve rekabet gerektiren bu dünya da sahip olduğumuzdan daha fazlasına sahip olmak veya diğerlerinden farklı olabilmemiz için herkesten daha fazla, daha hızlı koşmalı, daha farklı düşünmeli ve uygulayabilme cesaretine sahip olmalıyız. Tıp alanında üretilen bilgilerin gerisinde kalmadan kendimizi yenilememiz ancak ve ancak yerimizde sayabilmemizi sağlayacaktır, ilerleyebilmemiz için ise herkesin yaptığından farklı olarak yeni bilgiler üretebilmek ve uygulayabilmekten geçmektedir.
Mesleğinizle ilgili bağlı olduğunuz dernekler var mı?
Elbette. Mesleki dernekler bilgilerin paylaşılması, sosyal ortamların oluşturulması ve eğitimin sürekliliği açısından oldukça önemlidir. Türk Nöroşirurji Derneği ve alt eğitim grupları, Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği, CNS (Congress of Neurological Surgeons), American Association of Neurological Surgeons- Cerebrovascular Section kuruluşlarına aktif üyeliğim devam etmektedir.
Bu kadar zor, hassas ve dikkat gerektiren stresli bir mesleğiniz var. Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz? Neleri yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Hobileriniz nelerdir?
Hangi mesleğe sahip olursak olalım, öncelikle mesleği severek yapmak işi kolaylaştıran en önemli faktördür. Ancak tıp alanında sadece işini sevmek yetmiyor,
özellikle beyin ve sinir cerrahisi gerçekten zor bir branş ve bilgileri devamlı güncellemek gerekir. Çünkü Kızıl Kraliçe etkisinde geri kalmamak gerekir ki başarı çizgisi yükselmeye devam etsin, cerrahi sonuçlar daha da iyileşsin, işte size motivasyon kaynağı. Zihnimin berrak olması için spor yapmaya gayret ediyorum, fotoğrafçılık merakım var ancak bir türlü fırsat bulup eğitimini alamadım ama en kısa süre içinde eğitimli fotoğrafçı olacağıma inanıyorum.
Kendinizi üç kelime ile anlatmak isteseniz?
Kendimi tanımlamayı pek beceremem, çevremdeki insanların beni tanımlamasını daha çok önemsiyorum.
Meslek hayatınız boyunca karşılaştığınız ilginç, unutamadığınız bir anınız var mı?
Gaziantep’e yeni geldiğim zamanlarda yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum. Sol bacak ağrısı nedeni ile yürüyemeyen 60 yaşlarında bir beyefendi muayene odasına geldi. O kadar ağrılıydı ki muayene bile edememiştim. Ameliyat olması gerekiyordu ve hastam ameliyatı kabul etti ve döneceğini belirterek ayrıldı. Birkaç saat sonra beni telefon ile aradı, oğlum gelecek dedi ve benden iki gün müsaade istedi. Üç gün sonra, çok daha şiddetli ağrı ile hatta yerde emekleyerek ameliyat için geldi. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra ameliyata aldım, ağrıyan sol bacak tarafından girişimi yaptım ama filimde görünen kocaman fıtığı bir türlü bulamadım. Röntgen kontrollerini yaptım fıtığın bulunması gereken seviyeyi de teyit ettim ancak yok, fıtık yok. Hastayı belden aşağısını uyuşturarak ameliyata almıştım, hastanın uyanık olması, ameliyatın uzadıkça uzaması bende stres yaratmıştı ancak hasta gayet rahat, sessiz ve tepkisiz bir şekilde ameliyatın bitmesini beklemesi de beni şaşırtmıyor değildi. Fıtığın bulunması gereken tüm yerleri kontrol ettikten sonra yapacak tek şey kalmıştı, karşı taraf yani sağ taraftan da kontrol etmek. Hiç ihtimal vermiyordum, çünkü hastanın sol bacağı ağrıyor ve film bulguları da fıtığın sol tarafta olduğunu gayet açık bir şekilde gösteriyordu. Ancak sağ taraftan gerekli girişimleri yaptıktan sonra kocaman fıtık kendini önüme atar gibi ortaya çıktı. Hastaya da müjdeyi verdim ama beklediğim sevinç tepkisini alamadım. Ameliyat sonrası hastayı yatağında ziyaret ettiğimde kendisinin de şahit olduğu olayı tekrar anlattım, soldaki fıtığın nasıl karşıya geçtiğini anlayamadığımı anlatmaya çalıştım ama sevimli amcam muzurca gülerek başladı anlatmaya, ‘Oğlum gelecek bahanesi yalandı’ dedi. İstemediği halde çekiciye götürmüşler. Bir halıyı yuvarlayarak belinin üzerine yatırmışlar, kol ve bacaklarından çekmişler ve halıya doğru bastırmışlar ve eskisinden daha şiddetli ağrısı olmuş, üstelik ağrı soldan sağ bacağa geçmiş. Hasta ameliyat için geldiğinde kendisine kızarım ve ameliyatını yapmam endişesi ile olanları sakladığını gülerek, sakince anlattı. Ameliyat sırasındaki stresimi fark ettiğini, sol tarafta bulamayınca nasıl olsa sağ taraftan bakacağıma emin olduğu için müdahale etmediğini söyledi. Bana ders niteliğinde bir olay ve belini çektirmek isteyenler için de yaşadığım olayı anlatmam etkili mesaj niteliğinde oldu.
Sizin mesleğinizi tercih edecek gençlerimize neler önerirsiniz?
Beyin ve sinir cerrahisinin eğitim süreci uzun ve zor bir süreçtir. Gerçekten severek yapılacağına inanılmadığı, bir uzmanlığa yerleşeyim de gerisi önemli değil düşüncesiyle seçildiğinde sonucun hüsran olduğuna defalarca şahit oldum. Öte taraftan idealist vizyon ile karar verildiği taktirde yapılması gereken şeyler; çalışma alanını daraltmak için kulvar sayısını azaltmak, laboratuvar (deneysel ve anatomik) çalışmaları ihmal etmemek, yurt dışı ve yurt içinde alanında başarılı kişilerin tecrübelerinden faydalanmak ve tabii ki çok çalışmak.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Hep çalışmak ve başarılı olmaktan konuştuk. Aslında hayat bunlardan ibaret değil. Mutlaka zamanı iyi kullanmayı öğrenmemiz ve kendimiz için de zaman ayırmamız gerekir. Ayrıca kitap okuyarak farklı alanlarda da bilgi, dolayısıyla fikir sahibi olmayı, bakış açısını değiştirebilmenin önemini de vurgulamak istiyorum.