Hititler, Dağlar ve Mitoloji
Yeryüzü morfolojisinin önemli bir parçası olan dağlar, tüm canlılar gibi insanların hayatında da önemli bir yere sahiptir. Günümüzde olduğu gibi geçmişe ait birçok uygarlıkta dağlar kutsal kabul edilmiştir. Yağmuru getiren dağlar, bitkilere ve hayvanlara ev sahipliği yapan, tüm canlıların temel gereksinimi olan suyun ve bereketin kaynağıdır. Bugün Anadolu’da kutsallığına inanılan “ziyaret”lerin önemli bir kısmının dağlar üzerinde olması, bazı dağ yükseltilerinin kutsal kabul edilmesi geçmişten günümüze uzanan inançların yansımalarıdır.
Dağlık Anadolu platosunda yaşayan ve bu toprakların ilk uygarlığını kurmuş olan Hititler için de dağlar çok şey ifade ediyordu. Hitit metinleri dağlardan “tanrıların tahtları” olarak bahseder. Dağlar, özellikle Doğu Akdeniz, Hurri (güneyde yaşayan bir halk) ve Hitit dinlerinde kutsaldır ve tanrısallaştırılmıştır. Mezopotamya ve Mısır’ın aksine Doğu Akdeniz Bölgesi’nde ve Anadolu’da yüksek dağlar coğrafyanın doğal bir parçası olduğundan, bu coğrafyada yaşayan toplulukların dinlerinde dağ tanrıları önemli olmuştur. Geçen sayıda kaleme aldığımız yazıda geçen Yesemek’teki onlarca dağ tanrısı kabartması bunun açık bir göstergesidir. Dağ tanrıları Hitit devlet kültünün çok önemli bir parçasıydı. Antlaşmalarda dağ tanrıları şahit tanrılar listesindedir.
Dağ tanrıları, Hitit Panteonu’nun (tanrılar topluluğu) baş tanrısı olan Fırtına Tanrısı Teşub ile güçlü bağlantılar içindedir.
Fırtına Tanrısı ile ilgili bazı kült alanları da dağlarda yer alır. Bu tür kült alanlarına Fırtına Tanrısı’nın heykeli dışında dağ tanrısı heykelleri de yerleştirilirken, Fırtına Tanrısı ile birlikte o dağın tanrısına kurbanlar sunulmuştur. Özellikle İmparatorluk Çağı (MÖ 1350-1200) Hitit betimlemelerinde Fırtına Tanrısı, dağ tanrılarının omuzları üzerine basarken gösterilmiştir. Başkent Hattuşa yakınlarındaki Yazılıkaya’da Fırtına Tanrısı’nın üzerine bastığı iki dağ tanrısı Namni ve Hazzi’dir. Yesemek’deki dağ tanrısı çifti betimlemelerini temsil eden bu dağlardan en az birinin (Namni) Amanos silsilesinin zirvelerinden biri olduğu bilinmektedir. Fırtına Tanrısı’nın kutsal hayvanı olan boğa da betimlemelerde dağ tanrıları ile ilişkili görünmektedir ve dağlar üzerinde gösterilmiştir.
Yazılıkaya’daki Hitit kabartmalarında, panteonun en önemli tanrı ve tanrıçaları arasında, erkek tanrılar içinde 5 dağ tanrısı betimlenmiştir. Yesemek’te olduğu gibi Yazılıkaya’daki betimlemeler de Hitit inancında dağ tanrılarının önemini göstermektedir. Bu tasvirlerde dağ tanrılarını konik başlıklı diğer tanrılardan ayıran en önemli özellik, dağ biçiminde gösterilen alt gövdedir.
.
Hititlerde Doğu Akdeniz’in dağ tanrıları önemli olmakla birlikte, ana yurtları olan dağlık Hatti ülkesinin (Anadolu’nun bilinen en eski adı) yüksek dağlara sahip olması, Hitit panteonunda dağ tanrılarını oldukça özel kılmıştır. Bu nedenle Anadolu’da önemli dağ kültleri vardı. Hitit belgelerinde geçen Pishaisha, Hazzi, Malimaliya, Namni, Summiyara, Taha, Tatta ve Zaliyanu gibi çok sayıda dağ tanrısı bilinmektedir. Hitit kralları Arnuwanda, Ammuna ve Tudhaliya’nın adları da dağ isimleriydi. Bu dağların bir kısmı Doğu Akdeniz’de yer alırken, önemli bir kısmı coğrafi yakınlık içerisinde bulunduğu Anadolu kentleriyle bağlantılıdır.
Hitit dini belgelerinde Hatti ülkesindeki, özellikle bazı dağ tanrılarının isimlerinin öne çıktığı görülür. Bu dağlar aynı zamanda önemli kült alanlarıdır. Özellikle “Ayın Festivali” sırasında çağrılan dağ tanrıları arasında Zaliyanu, Tatta ve Takurga adları öne çıkar. Kaştama kentinin dağ tanrısı olan Zaliyanu, Fırtına Tanrısı Teşub rolündedir ve yağmuru getiren tanrıdır. Başkent Hattuşa’da yapılan önemli festivallerden biri de yine Fırtına Tanrısı kültü ile bağlantılı olan Tatta Dağı Ritueli’dir. Zippalanda’da kentin fırtına tanrısı ile birlikte bir dağ tanrısı olan Taha kültü önemliydi.
.
Her yıl doğanın uyandığı ilkbahar aylarında düzenlenen Antahşum Festivali’nde ise önemli bir kült mekânı, başkent ile Zippalanda arasında yer alan Puşkurunuwa Dağı’nın yamaçlarıydı ve burası başrahip olan Hitit kralının ziyaret ettiği kült alanlarından biriydi.
Tanrıların tahtaları ve tanrısal güçlerin bir parçası olan dağlar, mitosların da kahramanları ve mekânlarıdır. Eski Önasya’nın “Kaybolan Tanrı Mitosu”nun Hurri Tanrısı Telipinu versiyonunda, Telipinu kaybolduğunda kuraklık yaşandığı ve dağların kuruduğu belirtilirken, Güneş Tanrısı’nın gönderdiği kartal, Telipinu’yu yüksek dağlarda aramaktadır. Ama Telipinu’yu bir arı bulur ve onu sokarak derin uykusundan uyandırır. Böylece kuraklık son bulur ve yeniden bereket gelir. Başkent Hattuşa’da ele geçen ve “Puhanu Kroniği” olarak bilinen belgede, Hititlerin Torosları geçişi ile ilgili mite göre, Fırtına Tanrısı boğa biçimine bürünerek boynuzlarını kullanmış ve bir geçit (olasılıkla Göksun Geçidi’ni) açmıştır. Böylece Hititler’in Torosları geçerek güney bölgelere inmesi mümkün olmuştur. Fenike dilindeki “tür”den Yunancaya geçmiş olan “Toros” adının anlamının “boğa” olması tesadüf olmasa gerektir. Hurri kökenli olan ancak Hititleri de oldukça etkilemiş olan Kumarbi Mitosu’nda anlatılan, kötülüğü temsil eden Ulukummi devi ile iyiliği temsil eden Tanrı Teşub arasındaki savaş da dağlarda geçer. Bu savaşta Fırtına Tanrısı galip gelmiş, iyilik kötülüğü yenmiştir. Benzer bir anlatım antik Yunan mitolojisini günümüze aktaran Hesiodos’un Thegonia’sında geçen “Titanların Savaşı”nda da geçer.