Büyülü Heykeller Diyarı ‘‘Yesemek’’
Atilla Engin kimdir?
1971 Elazığ doğumlu olan Atilla Engin, 1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden, bölüm ve fakülte birincisi olarak mezun olmuştur. 1995 yılında Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başlamıştır. 1995 yılında DAAD dil bursu almaya hak kazanmış, 2000-2001 yıllarında DAAD Araştırma Bursu ile Philipps Universität Marburg’da öğrenim görmüştür. 2002 yılında Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Anabilim Dalı doktora programından “Orta Fırat Bölgesi Eski Tunç Çağı Seramiği İçerisinde Gre Virike Buluntularının Yeri ve Önemi” konulu tez çalışması ile mezun olan Atilla Engin, farklı yıllarda Oylum Höyük, Limantepe, Panaztepe, Kuşaklı Höyük, Gre Virike, Birecik ETÇ Nekropolü kazıları ile Kahramanmaraş, Kilis ve Sivas yüzey araştırmalarında ekip üyesi olarak görev almıştır. Araştırmacı, 2012 yılından itibaren Oylum Höyük kazılarını, 2019 yılından itibaren Yesemek Yüzey Araştırmaları’nı yürütmektedir.
2018 Yılından itibaren Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde görev yapan Prof. Dr. Atilla Engin, Arkeoloji Bölüm Başkanlığı yapmaktadır.
Gaziantep’in İslahiye ilçesi sınırları içerisinde yer alan Yesemek Mahallesi, insanlık tarihinin en önemli kültür varlıklarından biri olan Yesemek Heykel Atölyesi ve Taş Ocağı’na ev sahipliği yapmaktadır.
Tevrat’ta ‘Het oğulları’ olarak bahsedilen Hititler, Anadolu’da başkenti Hattuşa olan ilk merkezi devleti kurmuş olan, Anadolu’daki ilk uygarlığın temsilcileridir. Hititler, günümüze kadar ulaşan anıtsal kentleri, anıtları, sanat eserleri ve yazılı belgeleri ile insanlık kültür tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Yüzlerce yıl devlet organizasyonları ile bu topraklara hükmetmeleri ve anıtsal eserleri dışında, Hitit tarih yazıcılığı, güneydeki Semitik topluluklardan farklı olan gelişmiş kanunları, demir madenini ilk kez yaygın kullanmış olmaları bu kadim uygarlığı insanlık tarihinde özel kılar.
Hititlerin Suriye ve Doğu Akdeniz’e yayılan hâkimiyeti, dönemin diğer süper gücü Mısır Krallığı ile Hititler’i karşı karşıya getirmiş, kral II. Muvattali zamanında iki devlet arasında savaş kaçınılmaz olmuştur. Mısır ve Hitit orduları arasında, tarihin gördüğü bu ilk büyük savaş, MÖ 1285’de (yaklaşık tarih) bugünkü Filistin’deki Tell Nebi Mend (Kadeş) yakınlarında gerçekleşmiştir. Her ne kadar bu savaşın galibinin belirsiz olduğu ileri sürülse de, savaş sonrasında Hitit ordusu bölgede siyasi gücünü ve varlığını korumuştur. Savaştan kısa bir süre sonra Hitit ve Mısır krallıkları arasında imzalanan Kadeş Antlaşması, iki büyük devlet arasında imzalanan tarihin ilk büyük barış antlaşması olarak kayıtlara geçmiştir.
Çiviyazılı antlaşma, Mısır firavunu II. Ramses ile Hitit kralı III. Hattuşili ve kraliçe Puduhepa arasında imzalanmıştır. Bu önemli antlaşmada Hitit kraliçesinin de mührünün olması, Hitit toplumda kadının yerinin çağdaşı diğer toplumlardan çok daha ileri düzeyde olduğunun açık bir göstergesidir. Yesemek’teki heykel ve taş atölyesi, Hititler için kontrol edilmesi büyük öneme sahip olan Doğu Akdeniz coğrafyasında, ‘Kuzey Levant Koridoru’ içinde yer alır. Bereketli Hilal’in kuzeybatı kesimini oluşturan bu verimli bölge, Anadolu ile Suriye, Doğu Akdeniz ve Mısır arasında stratejik bir geçiş güzergâhıdır. Başta modern Lazkiye’nin 10 km kuzeyindeki antik Ugarit (Ras Şamra) kenti olmak üzere önemli Akdeniz limanlarına uzanan yol buradan geçmekteydi.
Son yıllarda yaptığımız yüzey araştırmalarında, Yesemek Heykel Atölyesi yakınlarında keşfettiğimiz yarım kalmış bir Hitit kentine ait mimari kalıntılar, Yesemek’teki heykellerin çok büyük bir olasılıkla kurulmakta olan bu yerleşimdeki anıtsal yapıları donatmak üzere üretildiğini göstermiştir. Kesin olmamakla birlikte, planlanan kentin tamamlanamamasının nedeni imparatorluğun çöküşüne bağlı gibi görünmektedir. Bu durum üretilen yüzlerce heykel taslağının neden atölyede bırakıldığını açıklarken, son araştırmalardan elde edilen bulgular, Hititlerin Doğu Akdeniz coğrafyasında siyasi güçlerini korumak için itibarlı bir imparatorluk projesine giriştiğine işaret etmekte.
MÖ 14. yüzyılın ortalarında Hitit kralı I. Şuppililiuma’nın güneydeki Mitanni kralı Tuşratta’yı yenilgiye uğratması ile Hititler Anadolu’nun güneyindeki zengin topraklara hükmetmiş ve imparatorluk haline gelmişlerdir.
Son araştırmalara göre Hitit İmparatorluk Çağı’na, MÖ 13. yüzyıla tarihlendiği anlaşılan Yesemek’deki yüzlerce bazalt heykeltıraşlık eseri tüm haşmetiyle Hitit uygarlığının muhteşem sanatına ve teknolojisine tanıklık etmekte. Boyutları ve heykel sayısı ile Eski Ön Asya’nın bilinen en büyük heykel atölyesi olması ve organizasyon olarak antik heykel okullarının proto-tipi niteliği Yesemek’i eşsiz bir ‘Üstün Evrensel Değer’ yapıyor.
Yesemek’teki heykeller Hitit sanatının, dininin ve Hitit taş işçiliğinin ulaşmış olduğu yüksek teknolojik seviyenin en güzel yansımalarıdır. Hitit sanatı dini bir sanattır. Mısır, Mezopotamya ve Doğu Akdeniz inanç ve sanat etkilerini de barındıran çoğu sfenks, aslan ve dağ tanrılarından oluşan heykeltıraşlık eserlerinin tamamı gerçekte dini tasvirlerdir. Atölyedeki heykeller taslak olarak üretilmiştir. Örneğin kükreyen aslanların ağız açıklığı, yeleleri, pençeleri henüz işlenmemiştir.
Pençe, yele, göz, ağız gibi ince detaylar, sonraki dönemlerde antik heykel atölyelerinden de bilindiği üzere heykeller yerlerine yerleştirildikten sonra tamamlanacaktı. Çoğunluğunu aslan ve sfenkslerin oluşturduğu heykeller, Hitit sanatının dar kalıplar içinde üretilmiş, tekdüze yapılmış örnekleridir. İnsan başlı aslan gövdeli karışık bir yaratık olan sfenks, Mısır mitolojisinden ve sanatından Doğu Akdeniz yoluyla Suriye ve Hitit sanatına geçmiştir.
Sfenksler, aslan heykelleri ile birlikte koruyucu tanrısal güçleri temsil eder. Kent kapılarına, tapınak ve saray gibi önemli anıtsal yapıların girişlerine ya da ön cephelerine heykellerin yerleştirilmesi, sonraki dönemlerde de yaygınlaşan bir gelenek olmuştur.
Yesemek’in içinde bulunduğu Kuzey Levant Koridoru’nun batısını sınırlandıran Amanoslar ile doğusunu sınırlandıran Kurt dağları oldukça ihtişamlı görünen dağ silsileleridir. Hitit inancına göre dağlar tanrıların tahtlarıdır ve tanrılar dağlarda yaşar. Bulutlar dağlardan yükseldiğinden, dağlar yağmuru ve bereketi getiren tanrısal güçlerdir.
Dağlar, tüm canlılar için temel gereksinim olan suyun kaynağı olduğu kadar, bitkilere ve hayvanlara ev sahipliği yapan, bereketin ve doğurganlığın sağlayıcıları ve hayvanlar dünyasının koruyucularıdır. Bu nedenle tanrılar gibi dağlar da insan şeklinde kişiselleştirilmiş ve birçok mitosda dağ tanrıları etkin rol almıştır. Hitit kralları Arnuwanda, Ammuna ve Tudhaliya’nın adları dağ isimleriydi. Hitit krallarının yaptıkları antlaşmalarda dağ tanrıları, özellikle ırmaklar ve su kaynakları ile birlikte tanık tanrılar arasında gösterilmiştir.
Yesemek’i özel kılan özelliklerden biri de bulunduğu coğrafyanın farklı bölgesel kültürlerinin güçlü etkilerini Hitit potasında eritmiş olmasıdır. Kendilerine “Bin Tanrılı halk” diyen Hititler, Doğu Akdeniz ve Suriye’deki başta Hurriler gibi çağdaş toplumların dininden ve kültüründen oldukça etkilenmiştir. Çok tanrılı Hitit inancının temelini oluşturan Hurri dini bu coğrafyada şekillenmiştir. Yine antik Yunan mitolojisinin tanrıları ve mitoslarının kökeni de gerçekte Doğu Akdeniz’de aranmalıdır.
Yesemek’te üçüncü yaygın heykel grubunu oluşturan ikili ya da üçlü dağ tanrısı kabartmaları, Levant Koridoru boyunca Akdeniz’e paralel olarak uzanan Amanoslar gibi dağ silsilelerinin yansımaları gibi görünmektedir. Hurri ve Hitit inancında iki önemli dağ tanrısı olarak bilinen Hazzi ve Namni tanrı çiftinden Hazzi’nin Amanosların güneyindeki bir zirve (Cebel el-Akra) olduğu bilinmektedir. Atölyede 26 adedi korunan dağ tanrılarının orijinalde çok daha fazla olduğu, maalesef yakın zamana kadar atölyenin yöre halkı tarafından bazalt kaynağı olarak kullanılması nedeniyle çoğunun kırılarak yapılarda kullanıldığı değerlendirilmektedir.
Ülkemizin sahip olduğu en önemli kültür varlıklarından biri olan Yesemek Heykel Atölyesi henüz yeterince hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Atölyenin içinde bulunduğu coğrafyada kültürel peyzajla birlikte ele alınması gerektiği açıktır. Antik dünyanın bu ilk büyük heykel atölyesi, adeta kenarda unutulmuş bir hazine gibi durmaktadır. Yesemek ve çevresinde sürdürülecek kazı ve araştırmalar, tarihin Hitit dönemine ait karanlık sayfalarını aydınlatırken, Yesemek ile ilgili yeni ve önemli hikâyeler ortaya çıkaracaktır.