Obezite ve psikoloji

Obezite ve psikoloji

Obezite son yıllardaki en önemli sağlık problemlerinden biridir. Obezite genel olarak vucüt ağırlığının olması gereken seviyenin üstüne çıkmasıdır, yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla artmasıdır. 

Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi ‘Sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı veya anormal yağ birikimi sonucunda ciddi sağlık sorunlarına yol açan durum’ olarak tanımlamıştır. Kişinin vücut kitle endeksi hesaplanılarak, hangi seviyede olduğu sınıflandırılır. Obezitenin sebeplerine bakıldığında dört tane faktör öne çıkmaktadır. Bunlar; genetik faktörler, fizyolojik faktörler, yaşam biçimiyle ilgili faktörler ve psikolojik faktörler. 

 

Genetik faktörler; genellikle kişinin hormanal düzeni ile alakalıdır eğer ailesel yatkınlık varsa kişi obezite hastası olabilir.

Fizyolojik faktörler; gebelik ve gebelik sayısı, ergenliğe geçiş ya da menapoz gibi faktörler obeziteye zemin hazırlayabilir. 

 

Yaşam biçimiyle ilgili faktörler; hareketsiz ve pasif bir yaşam sürülmesi, evde daha çok vakit geçirme, sporu bırakmak, sağlıksız ve düzensiz beslenme alışkanlıkları, yüksek enerjili yiyecek ve içecekler tüketmek obeziteye sebebiyet verebilir. 

Psikolojik faktörler; stres, yalnızlık, çaresizlik, mutsuzluk, hayattan zevk almama gibi duyguları bastırmak ya da kaçış için yemek yendiği gözlemlenmiştir. Davranışçı terapilerle bu bastırma ve kaçış davranışlarını ortadan kaldırmak hedeflenmektedir. Aşırı vücut yağı birikmesi, bireyin kendi içindeki bilinç dışı çatışmayla ilgili gerilimli ifadesi veya savunma etkilerinin sembolik bir göstergesi olarak kabul edilir. Buna göre obez bireylerin temel problemi üstü kapalı nevrotik süreçlerdir. Aşırı yeme obezitenin nedeni değil, kişinin sahip olduğu bir psikolojik rahatsızlığın belirtisidir. Obezite hastası bireylerde yeme; güvenlik, anne sevgisi, sembolik gebelik ve savunma güçlendirme temalarını vurgulayan anlamlar taşır.

Obezite hastalığının kişilik özellikleri ile de bağlantısı vardır. Pasif bağımlı, duygusal engellenme, sevilmeme ve zayıf başa çıkma becerileri gibi kişilik özelliklerine sahip bireyler obeziteye daha yatkındır. Obezite aynı zamanda bireyin iç dünyasındaki duygusal kargaşanın fizyolojik olarak dışavurumudur. Obezite vakalarının hepsi olmasa da çoğu, gelişimsel olarak ilişkili kişilik ve duygusal uyum bozukluğundan kaynaklanır. Ruh sağlığı profesyonellerinin klinik uygulamaları sırasında karşılaştıkları birçok obez kişinin, genellikle ebeveyn ilişkileri ve beslenme, büyüme ve bağımlılık konularını içeren bir kişiliğe sahip olması veya nevrotik rahatsızlıktan muzdarip olmasıdır. Tüm bu psikolojik semptomların sonucunda kişide aşırı kilo almakla birlikte dış görünüşünde değişiklikler meydana gelir. Bu durum öz saygı ve özgüvende düşüklüğe neden olur. Bireyin dış görünümünün ruh halinde neden olduğu değişiklikler, kendisini saklamak istemesine ve cinsellikten, sosyalleşmekten kaçınmasına neden olur. Obezite bireyin günlük hayattaki ilişkilerini ve iş hayatını da olumsuz yönde etkiler.  

 

Peki, neden obeziteden rahatsız olup, bu durumu sonlandırmak bu kadar zordur?

Çünkü birey artık bir bağımlı olmuştur ve yeme ataklarını kontrol edemez hale gelmiştir. Artık o dürtüsel beslenme davranışını sergilemektedir. Yani gerçekten aç olduğu için değil, beynin bağımlılık ile alakalı bölgesinin tekrar aktive olma isteğiyle beslenir hale gelmiştir. Örneğin kişi yemek yiyeli daha bir saat bile olmamışken tekrar acıktığını hissetmiştir ve kontrolsüzce yeme atakları başlamıştır. Böylelikle beyninin bağımlılık bölgesinin esiri olmuştur yani alt beynin. Peki irade dediğimiz şey nedir? İrade ön beyin bölgesinin aktive olduğu bölümdür. Eğer ön beynin dediklerini yaparsak ve oranın aktifliğini artırırsak zamanla bağımlılık bölgesi aktifliğini yitirecektir. 

İrademizi nasıl dinleriz?

İrade denilen duygu aslında herkeste var olan ama bazı insanların ön beyninin aktifliğinin daha fazla olması, daha iradeli bir birey olması olarak görünür. İradeli olmanın ve doğru kilo verme davranışının yöntemi ise bireyin yoksunluk duygusu olmadan ve sezgisel yani bilinçli (farkında) beslenme yönetimini kullanmasıdır. Kişi yemekler arasına dört saat süre koymalı ve canı bişey istediğinde kendisine şu soruyu sormalıdır. ”Gerçekten aç mıyım? En son ne zaman yemek yedim?” Eğer en son yemeğin üstünden dört saat geçtiyse evet bu bir fizyolojik açlıktır ama henüz 1 saat olduysa bu bir psikolojik açlıktır ve beynin bağımlılık bölgesi bir şeyler yiyerek onu ödüllendirmenizi istiyordur. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kimi bir gıdadan yoksun bırakırsanız kontrol edilemez bir şekilde yoksun bırakılan gıdaya tıkanırcasına yeme atakları gelişiyor. 

 

Kişinin yeme davranışının, bilişsel davranışçı terapi yöntemiyle formülize edilerek duygu, düşünce ve davranışları keşfedilecektir. Düzenli egzersiz stresi azaltırken öz güveni arttırır. Düzenli egzersiz yapılması durumunda birey duygusal durumunu dengeleyerek yemek yeme ihtiyacını daha sağlıklı alışkanlıklarla değiştirebilir. Psikolog desteği ile kişinin motivasyonu artırılmalı ve yaşadığı sorunlarla başetme yöntemleri geliştirilmelidir. Bu süreçte kişinin motivasyonunu ve başarabileceğine dair inancını kaybetmemesi çok önemlidir.

Tags: