Toprağın Hikayesi

Toprağın Hikayesi

Toprağın Hikayesi

Toprak, birçok yaratılış hikayesinde ve efsanesinde insanın yoğrulduğu ve yaratıldığı hammadde olarak tanımlanır. İnsan toprak ve sudan, yani çamurdan yoğrularak yaratılır ve vücut bulur. Bu hikaye ile birçok yerde karşılaşılması boşa değil, insanlık ağaç kavuklarından ve mağaralardan çıkıp, avcı- toplayıcı özelliklerinden sıyrılıp, yerleşik-yetiştirici yaşama geçmeye başladığından bu yana toprak ile birebir ilişki içerisinde.

oprağın İnsanla Yoğrulduğu Anlar: Medeniyetlerin Temelleri

Günümüzden yaklaşık 15-20 bin sene öncesinde, insan ilk buğdayını yetiştirdiğinde toprağı yardı, yardığı toprağın üzerinde ekmeğini yetiştirdi, altından çıkan ile barınağını yaptı, şekil verdi, pişirdi, erzak sakladı ve yine ömrünü tüketen insan tekrar toprağa döndü. İnsanın bir anlamda toprağı keşfi ile tarihinin akışı değişti, klanlar halinde gezen hayvan topluluklarından farklılaşmaya toprağı işleyerek başladı.

Göbeklitepe kalıntılarında da gördüğümüz üzere, yaklaşık 5 bin yıllık karşılıklı deneyimlemenin sonucu ilk medeniyetleri inşa eden mezopotamyalılar, toprağı bir yapı malzemesi olarak, dönemine göre mükemmele yakın biçimde kullanmayı öğrenmişlerdir ki kalıntıları günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Toprağın doğanın içerisinden gelmesi, hatta doğanın kendisi oluşu, bir yapı malzemesi olarak doğayla beraber hareket imkanını da sağlamıştır ki günümüze ulaşan örnek sayısının azlığı da bundan kaynaklanmaktadır. Eğer bir toprak yapı atıl ve ilgisiz bırakılır ise geldiği doğaya hiçbir iz bırakmadan geri döner.

Medeniyetlerin güçlenmesi ve devlet yapılarının oluşması ile beraber gücü elinde bulunduran sınıflar, köle ve çalışan sınıfları kullanarak taş ocaklarını geliştirmiş, ocaklardan çıkarılan büyük kütleleri birer yapı malzemesi olarak kullanmaya başlamıştır. Medeniyetler tarihinin başlangıcından bu yana ayakta kalabilmiş yapıların neredeyse hepsi bu malzemelerle, binlerce insanın iş gücünün birleşimi sonucu inşa edilmiştir.

Tabii ki bu malzemelere belli bir sınıfın dışında erişmek imkansızdı, bu yüzden toprak yapı malzemesi olarak halkın kullanımında bulunan yegane üründü. Toprağı, ağaç ve toplama taşlar takip ediyordu. Çok yakın geçmişimize kadar aslında bu böyle devam edegelmiştir.

Toprağın Modern Dönüşümü

Oligark yönetimlerin varlığını sürdürdüğü geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar gelir durumu düşük, genel olarak kırsalda varlığını sürdüren insanların temel yapı malzemelerini toprak oluşturmaktaydı.

Toprak yapılaşmanın doğduğu coğrafya olan ülkemizde ise, toprak yapı malzemeleri genel olarak ‘Kerpiç’ karışımı ile endüstriyele yakın üretim olanaklarına sahipti, ta ki sanayileşme sonucu kırsaldan kente göçün artması, kırsal kültürün çoraklaşması ve çağdaşlaşmayı betonlaşmakta gören çevrelerin toprak yapı malzemelerine karşı duruşu sonucu bıçakla kesilircesine üretimin bitmesine kadar.

Unutulan Ustalık ‘‘Zanaatin  Kayboluşu ve Modern Yaklaşımlar’’

1980’lerin başında neredeyse her kırsal merkez için birkaç tane bulunan kerpiç blok üretim tesisleri, günümüzde bütün ülke çapında bir kaç taneye kadar düşmüştür.
Binlerce senedir, yalnızca deneyime dayalı üretimi yüzünden ve coğrafi olarak toprak türünün değişkenliğinden ötürü yazılı bir formülü olmadan, insan hafızası ve zanaat ile bilgi-birikimini ayakta tutmuş, terk edildikçe, bu bilgi birikimleri de bulunduğu insanlarla birlikte hafızamızdan göçüp gitmiştir ne yazık ki.

Toprağın Geleceği ‘‘Sürdürülebilirlik ve Değerleri’’

Günümüze gelindiğinde, pişmemiş toprak yapı malzemelerinin yapıda kullanıldığında insan sağlığına sağladığı olumlu etkiler yapılan araştırmalarla birlikte kanıtlanmakta, sahip olduğu paza her geçen gün genişlemektedir.
Pişmemiş toprak yapı malzemeleri yapı içerisinde kullanıldığında, nem dengesini sağlar, hava filtrelizasyonunu sağlar, azımsanamayacak ısıl sığasından ötürü ısıyı depolar ve böylece harcanan enerjiden ciddi oranda tasaruf sağlar.

  

Isıl geçirgenliği düşük olduğu için de iyi bir yalıtım sağlar, ülkemizin birçok bölgesinde kil oranı yüksek toprak yatakları sayesinde sürdürülebilir üretim olanaklarına sahiptir, üretilirken harcanan enerjinin düşüklüğünden ötürü karbon ayakizi çok düşüktür ve tamamen doğal olduğu için tekrar doğaya kazanımı ve hatta kullanımı mümkündür.

Bütün bu olumlu özelliklerine rağmen, ne yazık ki ülkemizde pişmemiş toprak yapı malzemesi üretimi yok denecek kadar azdır ve halen ilkel sayılacak yöntemler ve formüllerle üretilmeye devam edilmektedir.

Eğer odağımız sürdürülebilirlik, doğayı korumak ve gelecek nesillere yararlı bilgi ve birikim aktarmak ise, pişmemiş toprak yapı malzemeleri üzerine daha fazla yoğunlaşmalı, araştırmalı ve üretimini desteklemeliyiz. Elimizin altında bulunan bu cevheri daha fazla göz ardı etme lüksümüz bulunmadığını da unutmamalıyız.

 

 

Tags: