Melankolik bir sanatçı: Modigliani

Melankolik bir sanatçı: Modigliani

Nesneler bile olan anlamlarının dışında başka anlamlar ifade eder sanatçı için. Bir sandalye düşünün. Sandalye oturmak için bir araç mı sadece? Sandalye sohbet demek. Sandalye teklik demek. Yalnızlık, çokluk, emek, bireysellik, estetik, birlik, beraberlik… İşte sandalyenin bana hissettirdikleri.

Peki, sanat dünyasına imzalarını büyük harflerle atan sanatçılar için ‘AŞK’ ne anlam ifade eder?

Bu insanlar aşklarını nasıl yaşadılar? Picasso, Frida, Modigliani, Rodin… Hepsinin çok derin çok çalkantılı acı, entrika dolu hikayeleri var.

Ben size çok sevdiğim Modigliani’nin aşkını anlatacağım. Soğuk ama güneşli bir Ankara sabahında kahvemi yudumlarken gözlerim dolu dolu anlatacağım bir yaşam hikayesi bu…

ASİ BİR SANATÇININ BÜYÜK AŞKI 

Amedeo Clemente Modigliani  (1884–1920) Yahudi kökenli İtalyan ressam ve heykeltıraş.

Sefalet içinde bir hayat. Resimlerinin anlaşılamamasından değil hayatı umursamamasından. Sanatı tanımlamak kadar zor aslında sanatçıyı anlamak.

Modigliani’nin annesinin o küçükken günlüğüne aldığı bir not:

Çocuğun karakteri o kadar karmaşık ki ne düşündüğümü anlamam ve söylemem zor. Garip davranışlar sergiliyor lakin akli dengesinin yerinde olmadığını söyleyemem. Bekleyip, içinde nasıl bir mücevher olduğunu göreceğiz. Belki… Bir sanatçı?”

Paris’te sanatın merkezinde yaşıyordu Modigliani. Picasso onun için ‘Resimin Tanrısı’ diyordu. Önce iki iyi arkadaş ve sonra düşman oldular. Modi çocukluğunda verem dahil çokça hastalık geçirmişti. 

Buna rağmen alkole teslim olmuş karmaşık bir hayatı tercih etmekteydi. Yaptığı resimlere en çok önem vermeyen kişi de kendisiydi. Resimlerini yemek ve içki karşılığında restoranlara verirdi. Arkadaşlarına dağıtırdı bu yüzden günümüze sergilenecek pek eseri kalmamıştır. 

Modi o zamanın ahlak anlayışına ters bir şekilde resimlerinde çıplaklığı ön plana çıkarıyordu. O da eski yakın arkadaşı Picasso gibi Afrika masklarından etkilenmiş ve resimlerine bunu yansıtmıştı.

Gelelim Modi’nin aşkına…

İlham perisi Jeanne Hebuterne!

Modi’nin modeli ve öğrencisi olarak hayatına girmiş asi bir kadın! Modi kadınların portrelerinde genelde gözleri boş bırakırdı. Jeanne ona ne zaman gözlerimi çizeceksin diye sorduğunda ‘’Ruhunu gördüğümde gözlerini çizeceğim’’ diye cevap vermiştir. Katolik ve varlıklı bir ailenin kızı olan Jeanne, Yahudi ve hayat tarzı çok da benimsenmeyen Modi ile aşk yaşamaya başladığında ailesinden çok sert bir tepki görmüştür. Artık ailesinin desteği olmayan Jeanne Modi’nin çalkantılı hayatının içinde kendisini bulmuştur.1918 yılında ilk bebeklerini kucaklarına aldılar. Fakat Modi ile aynı evde bebeğini büyütemeyeceğini anlayan Jeanne bebeğini babasının itirazlarına rağmen annesine bıraktı. Modi’ye olan saplantılı aşkı yüzünden bebeğine bile anneliğini yapamadı. Hayatını Modi’nin resimlerini pazarlamaya adadı. Bu Modi’nin umurunda bile değildi. Siyasi söylemleri, sözünü esirgememesi Picasso ile aralarındaki kötü giden ilişki onun sanat piyasasında tutunamamasına sebep olmuştu. Sergilerini çoğunlukla polisler basıyor ve resimlerine el koyuyordu.

Büyük aşkın acı sonu…

Modi kronik rahatsızlıklarını umursamadan yaşadığı hayatının sonucu olarak 36 yaşında tüberkülozdan öldü. Komşusu birkaç gün Jeanne ve Modi’yi göremeyince yukarı çıktı ve ikinci bebeğine hamile olan Jeanne ‘ı ağır hasta olan Modi’nin başucunda buldu. Hastaneye kaldırılan Modi aşkı belki de bu hayatta tek önemsediği insana veda etti.

Cenazesinde baş düşmanı Picasso ‘da vardı. Picasso’nun Modi’ye olan duyguları aslında sevgi ve nefretti. ‘Resimin Tanrısı’ diye adlandırdığı Modi’nin kendi hayatını ve sanatını hiçe sayarak yaşamasına kızgındı. Picasso Modi’yi defnederken oldukça üzgün olduğunu ifade etmişti.

 

Saplantılı belki hastalıklı bir aşka düşmüş 22 yaşındaki Jeanne ise bu acıya dayanamayıp Modi’yi defnettikten bir gün sonra karnındaki bebeği ile ölümü tercih etti.

Bu acı olay üzerine kızlarını Jeanne’ın ablası evlat edindi. Jeanne 

ve Modigliani ayrı mezarlara gömülse de 1930 yılında Jeanne’ın ailesinin rızasıyla aynı mezarda kavuştular.

Zorluk içinde geçmiş bir hayat… 

Sanatını hiçe sayan melankolik bir sanatçı… 

Saplantılı bir aşk…

Ve bugün dünyanın en pahalı eserlerinden biri olan ’’ Nu Couche’’…

Tags: