Caravaggio’lu Michelangelo’nun Felsefesi
Sanat tarihine ismini kazımış bir isim. Biz onu Caravaggio olarak tanıyoruz. Toplumun sanatçıya yüklediği erdemli özelliklerin belki birçoğu onda yok. Ama bu onun sanatından hiçbir şey eksiltmedi. Sanatla uğraşıp Caravaggio’nun sanatına hayran olmayan bir kişi bulmak neredeyse imkansızdır. Sanatçı en nihayetinden bir insan. Erdemli olmak, etik ilkelerde değer vermek, iyi ve dürüst olmak, faydalı olmak aslında tüm insanlığın ulaşması gereken bir hedef değil mi? Bir sanatçının kendi kişiliği ve karakteri yüzünden sanatını olumsuz şekilde eleştirmeli miyiz? Yoksa sadece sanatını mı tartışmalıyız? Sanatçının rol model olma zorunluluğu var diyor isek kitleleri yönlendiren, onlar adına karar verebilen insanların hayatlarında çok daha etkileyici konumda olan kişilerden neden bunu beklemiyoruz? Bu soruları okumayı yaptıktan sonra belki daha rahat cevaplandırırsınız.
Neden böyle bir giriş yaptım?
Sanatçıların özel hayatlarıyla ilgili bilgi veriyorum, sizde merak uyandırmak istiyorum, sonrasında araştırın istiyorum. Sizi sıkmadan sanata yakınlaştırmak istiyorum. Ancak bir sanatçıyı ya da onun eserlerini anlatmak birkaç sayfaya sığmaz. Çünkü bir sanat eserini doğru anlayabilmemiz için eserin sanatçısı, özel hayatı, yaşadığı dönemdeki toplumsal koşulları, coğrafi koşulları, dini koşulları, o dönemdeki bilimsel gelişmeleri gibi unsurları da bilmemiz gerekiyor. Bu yazıları bir film fragmanı olarak nitelendirebilirsiniz. Bu arada meraklısı 1986’da çekilen Derek Jarman’ın senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği filmi de izleyebilir.
Caravaggio’nun öyküsü hayli karanlık. Günümüzde eski çağların ünlü ve yetenekli sanatçıların yaşamlarını araştıran sanat tarihçileri, ruh bilimcileri, tıp uzmanları bu dahi, aykırı, üretken kişiliklerin zihinlerinin derinliklerinde ne saklı bulmaya çalışıyorlar. Caravaggio’nun suç eğiliminin ve öfkesinin, eşcinsellik eğilimini reddetmeye çalışmasının dışavurumu olduğu ileri sunuluyor. Tam 400 yıldır resim sanatında öncü, sinemayı ve fotoğrafı ışığıyla etkileyen bir sanatçının öyküsü…
Karşınızda karanlığın prensi Caravaggio…
Asıl adı Michelangelo Merisi de Caravaggio.1571 Milano doğumlu. Sonrasında Caravaggio kasabasına taşındı ve ona Caravaggio’lu Michelangelo denildi. Onu ünlü İtalyan ressam ve heykeltıraş Michelangelo’dan ayırmak için kısaltıldı ve Caravaggio oldu. Simone Peterzano’nun öğrencisiydi. Simone Peterzano’da resimlerini ünlü ressam Tiziano’nun öğrencisi olarak imzalıyordu. Ancak Tiziano’nun öğrencisi değildi. Dolayısı ile Caravaggio sahte imza atan bir ustanın yanında yetişti.
Caravaggio mizaç olarak öfkeli, kavgacı ve suça yatkın biriydi. Roma’da yaşamaya başladı. Roma’nın arka sokaklarına ait ne varsa deneyimledi.
O dönemin Kardinali Del Monte sanatsever biriydi ve resim satan bir dükkanda yukarıda iki eseri gördü ve etkilenip onları satın aldı. Sonrasında sanatçısıyla tanışmak istedi. Kardinal bu tanışmadan sonra Caravaggio’ya bir daire, düzenli maaş ve bir hizmetkar imkanı sundu. Bir sanatçı için sanatını yapabilmesi adına mükemmel bir ortam. Ancak Kardinalin himayesindeysen ahlaki değerlerine de uygun yaşaman gerekiyordu. Sanırım bu Caravaggio için en zor olan kısımdı. Belki bunu karakterine yansıtamasa da sanatına yansıtmıştı. İncil’den, Tevrat’tan azizlerin yaşadığı önemli olayları çarpıcı bir şekilde resmediyordu. Sanki dini resimler yaparken bir yandan da vicdani bir muhasebe yapıyordu.
Caravaggio önemli ailelerden çokça sipariş alıyordu. Kazandığı küçük bir servet ile kendisine bir ev tuttu. Ancak o ruhundan kaçamıyordu. Bu resimleri canlı modeller ile çiziyordu. Ve bu modelleri hayat kadınlarından, çete üyelerinden, suçlulardan seçiyordu. Bu model seçimi ve sanatçının yaşamı kiliseyi kızdırmaktaydı. Bu dönemde nedeninin bir tenis maçı ya da bir aşk hikayesi olup olmadığı bilinmeyen bir cinayete karıştı. Düelloda karşıdaki kişiyi öldürdü. Artık Roma’da daha fazla kalamazdı. Hızlıca Malta’ya kaçtı. Orada Malta Şövalyeleri ile tanıştı. O eli kanlı biriydi artık. Şövalyelerin arasına girmesi imkansızdı çünkü Malta Şövalyeleri dini bir tarikatın üyeleriydi. Buna rağmen Barok sanat herkes tarafından duyulmuştu. Caravaggio’nun dini resimlerine ve onun sanatına saygı duyuyorlardı. Ve onu aralarına aldılar. Bir süre uslu duran Caravaggio şövalyelerden birini ağır şekilde yaraladı ya da öldürdü tam bilinmiyor. Tarikat için kabul edilemez bu durum sonucu zindana atıldı. Ama buradan da kaçmayı başardı. Napoli’ye giden sanatçı kiliseye Papa’ya kendini affettirmek için resimler yapmaya başladı. En önemlisi Davut ve Goliath adlı eserinde kendisini başı kesilmiş canavar olarak resmetti. Genelde kesilmiş başlarda Caravaggio kendi yüzünü kullanırdı. Daha önce de söylediğim gibi bu ciddi bir vicdan muhasebesiydi ya da bilinçli olarak yapılmıştı.
Napoli’den Roma’ya gitmek için gemi bileti aldı. Resimlerini de yükledi ancak gemiyi kaçırdı. Hikâyenin sonu ikiye ayrılıyor burada. Birincisi, gemiye tekrar ulaşmak için bataklık zeminli bir bölgede 200 km yürüdü. Sonunda sıtmaya yakalandı ve ateşler içinde öldü. İkincisi, kilise ile Malta şövalyeleri yapılanları cezasız bırakmayı kabul etmedi ve onu öldürdü. Ölümünden on gün sonra kilise Caravaggio’yu affettiğine dair bir yazı yayınladı. Zamanlama itibariyle pek manidar.
Caravaggio’nun sanatı
Maniyerizm’e ve eklektik anlayışa karşı çıkan bir naturalist. Ancak Caravaggio’nun naturalizmini doğru yorumlamak gerekir. Gerçekçi ve resimde dürüst olmaktı. Giordano Bruno Roma’da diri diri yakıldıktan sonra bir kitabı yayımlandı.
Perspektif ve optik hakkında. ‘’Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım” diye bir açıklaması vardı. Caravaggio Bruno’dan, kuzeyli ressamlardan, protestan bakış açısından, El Greco’dan, Tintoretto’dan, Dürer’den etkilendi ancak hepsini harmanlayarak kendi üslubunu yarattı.
Renk konusunda en mükemmel ressam olmayı başardı. Siyahın pek çok tonu ile koyu gölgeler yarattı. Siyahın içinden çıkan ateş kırmızısı, okr sarısı, bakır yeşili ile mucizeler yarattı. Duygusal ve gerçekçi, sert ve aykırı… Karanlığın içinden gerçekleri açığa çıkaran ışık… Resme bakanların görme biçimlerini sorgulattı ve devrimci bir tutum sergiledi. Işık ve gölgeyi öylesine dramatik kullandı ki sevgi - nefret, öfke - merhamet ruhunun gelgitlerini tuvaline yansıttı. Rosario Madonna’sında din adamlarının ayak tabanlarını kirli resmetmesi ilahileştirmekten öte yakınlaştırmakla ilgili bir gerçekçiliği benimsediğini ortaya koyar.
Sonuç olarak birçok kaynakta değişkenlik göstermesine rağmen genel olarak öyküyü fena anlatmadım. Ancak ne anlatsam da, Caravaggio ne yaşamış olsa da, ne yapsa da sanatına olan hayranlığımız baki kalacak.